24 Haziran 2012 Pazar

PAZARTESİ SENDROMU...

Burayı unuttuğumu fark ettim. Fark edeli baya zaman oldu. Fark ettiğimi bile unutacak kadar hem de. Olsun sonunda hatırladım ve işte geldim burdayım!

Çok çok ağır pazartesi sendromları yaşamaktayım bir süredir. Yaptığım işi çok sevmeme, iş arkadaşlarımı çok sevmeme rağmen yönetim yeteneğinden, liderlik vasıflarından yoksun bir yönetici ve yaratmış olduğu huzursuz ortam yüzünden benim pazartesi sendromum daha cuma gününden başlıyor :( 

Peki ya yaşadığımız adaletsizliğe ne demeli? Hafta 7 gün, 5'i işgünü 2'si tatil. Bundan daha orantısız olunamazdı herhalde. Neden 4 gün iş 3 gün tatil değil. Böylece 2 gün doyasıya gezip, 1 gün de o gezmelerin yorgunluğunu atıp işe başlayabiliriz. Mesela salıdan başlarız, salı sendromu yaşarız. Olmaz mı?

Pazar günü sabahtan başlayıp akşama doğru kafamda iyice yankılanmaya başlayan düşünceler şu şekilde:

*Ne giysem ki ben?
*Yine saçmasapan işler verecek bu kadın.
*Bir sürü iş var biriken ve hiç azalmadan artmaya devam ediyor. Ne yapıcam ben? :(
*Oooooofff yarın ne giyicem ben? Bıktım artık ne giyicem diye düşünmekten!
*O kadının yüzünü görmek zorunda mıyım? Hasta olsa da gelmese! (bazen o kadar ama o kadar sabrımın sınırlarını zorluyor ki bu hasta olsa dileği "ölse de kurtulsak" şeklinde bile olabiliyor!!!)
*Şu iş de vardı yapamadık, ne olacak?
*Toplantı var mıydı ki?
*Kaç gece mesaiye kalıcam acaba bu hafta? (ki bunu çok da düşünmeye gerek yok cuma hariç her gün!)
*Ne giyiceeeeeeeeeeeemmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm???????????????????? Hangi bluz, hangi ayakkabı!

Evet gördüğünüz gibi ne giyicem konusu beni zorluyor :D Hava çok sıcak, servis serin, ofis serin. Açık giyinsen olmaz, kapalı giyinsen olmaz. Zaten öğrencilikten yeni çıkma bir insan olarak henüz dolabımı iş hayatına göre donatmış da değilim. o kadar zengin de değilim. Dünya kadar ayakkabım da yok. Eee daha neyi düşünüyorsam :))

Bu arada...

Geçen perşembe günü mesaiye kaldım. Normalde belirli saatlerde mesai servislerimiz var. Bu sefer mesai servisinden 1 saat daha erken çıkınca beklemiyim eve gideyim, burdan ne kadar çabuk kurtulursam o kadar iyi dedim. Demez olaydııııımmmmmm......... Ah salak kafam ah. Biliyorsun köprüler kapalı. Biliyorsun ki hala iş çıkış saatleri içerisindesin. Eeee ne diye vapura binmezsin de metrobüse gidersin? Tabi ki metrobüsün halini görünce şok üstüne şok yaşadım. Ben metrobüsü en son ne zaman bu kadar kalabalık gördüm hatırlamıyorum. Neyse yine de uzmanlık alanım olduğu için çok fazla beklemeden biniverdim. Ama bana ders olsun. Yaz günü püfür püfür vapur yolculuğu varken, yarım saat hızlı gidicem diye metrobüs çilesi çekilmez canlar.

Deniz taşıtlarını kullanalım, kullanmayanları uyaralım.

Saygılar.

34A





28 Nisan 2012 Cumartesi

İŞTE GERÇEK...

Bu güzel, güneşli cumartesine sabahına böyle gülerek başlayalım. Hee bir de ola ki bugün iki yaka arası gezmek isteyenler olursa da bu gerçeği esprili bir yolla da olsa tekrar hatırlasınlar dedim :))




Herkese güzel bir haftasonu diliyorum! :))

Yazan: 34A

27 Nisan 2012 Cuma

O METROBÜS ARANIYOR!

34A anlatmış benden de göstermesi. İşte metrobüs gerçeği!!!








Çizen: 34Z (bir de yukarıdaki metrobüse dikkat çekmek istiyorum. Biz o garfieldları oraya laf olsun diye tıkıştırmadık:))

25 Nisan 2012 Çarşamba

ÇAĞDAŞ (!) BİR ŞEHİR ARACI: METROBÜS??!!!

34Z ve ben, bu sabah gelen bir maille sarsıldık. Bir iş arkadaşımız, bize metrobüs reklamını iletmiş ve durumun vehametini gözlerimizin önüne sermişti. "Çağdaş" kavramı günümüzde anlamını yitirmiş ve "insanlık dışı" kavramı ile içiçe geçmişti. Gerçekten neye uğradığımızı şaşırdık.

Bir zamanlar İETT'nin çok ama çok sevdiğim(!) bir sloganı vardı. -Bu arada bu yazının içinde bol bol bu parantez içi ünlemi göreceksiniz-

"Biz insan taşıyoruz."

Bir güne bir gün İETT'nin hiçbir aracında İNSAN gibi gitmedik. Salamura gibi, konserve gibi, balık istifi gibi, üst üste, alt alta, yani insan gibi hariç her şey gibi gittik. Günü geldi tacize uğradık, günü geldi yaşlı teyzeler tarafından çıldırtıldık. Öyle zamanlar oldu ve hala oluyor ki önümüzden geçip giden metrobüslere binemeyip belki 4., belki 5. metrobüse ancak binebildik. Evet sayın metrobüs kullanıcıları; yaşadığımız tüm bu zorluklara rağmen mecburen mecburen mecburiyetten metrobüse binmeye devam ettik.

Bütün bunlar bir yana; bir de bu balık istifi durumumuza zam üstüne zam geldi. Protestolar fayda etmedi. Otobüsten inip metrobüse bindiğimizde aktarma olamadık, verdik parayı verdik parayı.

Bitti mi? Durun daha bitmedi!

Şimdi sabah sabah bizleri bu kadar sarsmış olan şeyi görelim. Mevzu bahis şey bir reklam filmidir sayın okuyucu.

Oynat Uğur'cum.





Şimdi saniye saniye inceleyelim:

00:12; Görüyor musunuz? Nasıl muntazam bir sıra ile, kibar kibar biniyorlar metrobüse? Hangi durakta gördünüz siz bunu arkadaşım? Biribirini iterek giren yurdum insanı nerde? Hangi metrobüs bu kadar boş?

00:24; burada metrobüsün yan yollarındaki akıcı trafiğe dikkat çekmek isterim. Çok eğlenceli değil mi? :))

00:42; Seslendirmeye dikkat. "Hızlı ve konforlu" bir ulaşım... Hızı doğrudur. Yiğidi öldür hakkını yeme. Nihayetinde kendisine ayrılmış özel bir yoldan giden bir araçtır metrobüs. Ancak diğer iett araçlar için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Hep merak etmişimdir; acaba arabaları raylı sistemin üzerinden gittiği için tramvayı trafiğe takılan başka bir yer var mıdır? Bilgisi olan bilgilendirsin lütfen.

00:46; Burada konusu geçmekte olan "saygı" gerçekten var olsa; dalga geçer gibi bu reklam zaten yapılmazdı. Hadi diyelim sen saygılısın; bakalım birbirini iten, bağıran çağıran yolcular da saygılı mı??

Ama ben daha ne diyeyim sayın okuyucu...

Yazan: 34A

16 Nisan 2012 Pazartesi

Nefret Ettiklerim - 2

Merhabalarrrrrrrrrrrrrrrrrr!

Bir "nefret ettiklerim" bölümüyle daha birlikteyiz. Sanmayın ki ben böyle nefret dolu bir insanım. Hayırrrrrrrrr tam tersine sevgi doluyum ama hayat şartları bizleri böyle sinirli, böyle olumsuz olmaya zorluyor dostlar.

Neyse, fazla uzatmıyor ve nefret ettiklerime geçiyorum :)

*Her türlü hastalık! (Kendime olanlar özellikle. Örneğin; gastrit-ah o mide ağrıları :( - grip, orta kulak iltihabı ki 2 haftadır gezmedim, işten eve- evden işe. Hatta bazen evden işe gidemedim bile. Sonraaa ne bileyimmmm grip olsun, grip olsun, yine grip olsun. Allah o gribin de o virüsün de bin belasını versin falan filan!!

*Ücreti ödenmeyen fazla mesailer!!! Bildiğin kölelik, bildiğin hak yeme, emeği gasp etme arkadaş!

*Israrla işyerime yollanan çiçekler.

*Israrla rahat bırakılmamak!

*İş odaklı, yok yok hayatında işten başka hiiiiiiiiiiiiiiiiç birşey olmadığı için insanları makine gibi gören yöneticiler.

*Kırmızı et!

*Sebze!!

(Neyle besleniyorum ben acaba? Beslenme sırlarım: Çok yakında bu blogda?! )

*Maçların hafta içi olması! İş çıkış saatimize geliyor trafikte telef oluyoruz arkadaş yapmayın yaa! Ayrıca yazık değil mi taraftarlara, maça gidecek insanlara. Ya yetişemezsek, ya izleyemezsek! Ayıp ayıp.

*Bitmek tükenmek bilmeyen toplantılar.

*İş hayatı!!! Okulumu özledimmmmmm, kantinimi özledim uleeennn!

*Dengesiz havalar! Bu noktada aşağıdaki karikatürü paylaşarak sizlere veda etmek isterim:






Metrobüs ile uzaktan yakından alakası olmayan bu yazımın ana fikri; aman diyim güneşe aldanmayın, ince giyinip üşütmeyin.

Sevgiler dostlar!


Yazan: 34A

21 Mart 2012 Çarşamba

Nefret Ettiklerim - 1

*Metrobüs, metro ve türevi toplu taşıma araçlarının kalabalığı
*Üstteki maddenin kaynağı olarak; İstanbul'un kalabalığı
*Topuklu ayakkabılarla bu toplu taşıma araçlarına binmek
*Topuklu ayakkabılar!
*Ben o topuklu ayakkabılarla gayet hızlı yürürken, diğer insanların tin tinnnnnnnnnn yürümesi, yolu tıkaması
*En en lüks otellerin birine metrobüsle ve metroyla gidiyor olmak :)
*Saatinde başlayıp, saatinde bitmeyen her türlü etkinlik
*"Hayır"dan anlamayan insanlar
*Saçmalayan eski sevgililer
*Olmayan yeni sevgililer :)

Bugünlük nefret edilenler bu kadar, yakında çok sevdiklerimle karşınızdayım değerli dostlar :)

Bir özlü sözle veda ediyorum:

Ne demiş atalarımız; "kolla kapıyı, başar oturmayı"

Yazan: 34A

19 Mart 2012 Pazartesi

ŞİKAYETÇİYİM DOSTLAR!!!

Şikayetçiyim! 34Z'den şikayetçiyim. Bütün akşam o işkence gibi uzun, bitmek bilmez servis yolculuğu boyunca bloga yazmıyorsun yok bilmem ne yapmıyorsun vay efendim ne mutsuzsun diye konuştu durdu.

Haklı! Haklı olduğu için daha çok kızıyorum okuyucu! Ben uzun zamandır günlüğüme bile yazmadım. Halbuki en çok övündüğüm şeydi düzenli günlük tutuyor olmak. Geçmişe dönüp yaptığım saçmalıklara, çocukluklara gülüyor olmak. Eski sevgilileri anmak (iyi ya da kötü :p), zamana kızmak ne çabuk geçti diye ve geleceğe taşımak anıları. Bunların hiçbirini yapmıyorum 1-2 aydır. İş hayatı bozdu beni. Plaza ortamı bozdu. Öğrenciliğimi özledim. Cumartesileri çalışmak zorunda olmamayı özledim falan filan.

Metrobüsü bile özledim. I love metrobüs.

Yarın kavuşacağız, az kaldı...


Yazan: 34A

18 Mart 2012 Pazar

CAHİL METROBÜS YOLCUSU

Cuma sabahı her zamanki gibi işe gitmek üzere metrobüs durağında safımı belirlemiş bekliyordum. Benden önce orada olan ve kapı önüne dizilen insanların arasından bir kadın söylene söylene kalabalığı yararak metrobüse bindi ve aralarından sıyrıldığı kızlara haykırdı; " binmeyecekseniz neden bekliyorsunuz kapı önünde!!!"

Ah sevgili metrobüs yolcusu, içimde patlayan kahkaha kendini dışarı atarken "şu blogu okuyun!" diye haykırmak geldi içimden.

Kızlar cevap verdiler, kadın itiraz etti, metrobüs kalkana kadar devam etti bu sabah neşesi. Ancak kadının son sözü gerçekten gülmeye değerdi. "Sanki her seferinde kapı buraya denk gelecek de! ahahaha..."

Orada, kapının denk geleceği noktada sıralanan bizler hep bir ağızdan gülmeye başladık ki, kapı kapandı.

Sayın yeni yetme metrobüs yolcusu! Evet, kapı tam da oraya denk gelecek, her gün olduğu gibi, her 3dk da bir olduğu gibi. Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır demişler ya, peki cehaletiyle adam dövmeye kaç lira veriyorsunuz?

Yazan: 34Z

1 Mart 2012 Perşembe

BEN BUGÜN INSAN GÖRDÜM !

Bugun cok ilginc bir sey oldu sayin metrobus yolcusu. Ben sanirim ilk defa metrobuste insan gordum.

Her zamanki gibi acayip kalabalik bir metrobus sabahinda ic gudulerime guvenerek kapinin insanlarin olusturdugu yiginin saginda kalacagini hesaplayarak neredeyse tek basima olusturdugum yiginda bekliyordum. Kapi iki ara bir derede kaldi ve ben guclukle iceri kendimi firlattim.

Sonrasinda hemen gozume bir koltuk ilistirip o yonde depar atarken, diger kapidan giren bir beyefendi ile karsi karsiya kaldik. Beyefendinin koltuga 1 adim, benimse 3 adim mesafede oldugumuzu altina basarak belirtiyorum. Ben tam iki keci karsi karsiya bakalim kim oturacak diye bakarken INSAN oldugunu farkettigim muhterem bana yer verdi. Once gozlerime inanamadim. Dedim 34Z bu bir ruya olmali. Vahsi sehir yasaminda ayni yaslarda oldugun insanlara toplu tasima araclarinda yer vermek soz konusu degildir. Ama gercekti!

Beyefendiye dondum:"emin misiniz" dedim. Cunku kimsenin bana bir anlik dalginlikla yer vermesini istemiyordum. Emin olmaliydi bunu yapan sahis. Buyrun dedi, ben de oturdum sayin yolcu. Ve o metrobus koridorunda sislerin arasindan gozden kayboldu.

Iste boyle sayin yolcu, aman dikkat, aramizda INSAN var!!!

Yazan:34Z

21 Şubat 2012 Salı

PEMBE METROBÜS

Tam bu konu hakkında yazmak için oturdum bilgisayarın başına bir baktım ki 34A çoktan yazmış:)

Bir ülkenin insanları, bizim "insan"larımız tıkış tepiş gitmesin yazıktır günahtır diyeceğine, kadın kadına tıkış tepiş gitsinler diyor ya... hey maşallahhhhhhhhh

Bir çözüm önerisi getiren, raylı sistemlerden bahseden, İstanbul'u içinde bulunduğu keşmekeş ve insanlık dışı uygulamalardan kurtaracak bir fikri olan tek bir "adam" dahi yok bu memlekette!

Yazan:34Z (Mor Metrobüsten bildirdi.)

PEMBE METROBÜS?!

Bu konu hakkında ne düşüneceğimi şaşırdım, biraz daha sindirip, üzerinde düşünüp yazmaya karar verdim. Ama bu arada sizlerin ne düşündüğünü merak ediyorum.

İstanbul'da kadınlara pembe metrobüs
21 Şubat 2012



Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Selman Esmerer, kadınların rahat seyahat edebilmesi için "pembemetrobüs" istedi. Esmerer'in önerisine göre her 3-4 araçtan sonra 1 adet pembe renkli metrobüs sefere konulacak. Bu durumda isteyen kadın yolcular normal seferdeki araçlarla, isteyen ise pembe renkli metrobüsü tercih ederek seyahat edebilecek. Esmerer'in bu teklifi önümüzdeki günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ne sunması bekleniyor.

İşte Esmerer'in açıklaması:

İTİŞ KAKIŞ YAŞANIYOR

"Toplu taşıma hizmetlerindeki kalite, özellikle trafik probleminin yoğun olarak yaşandığı İstanbul'umuz için tartışılmaz önemi olan bir konudur. Toplu taşıma sistemi içerisinde metrobüs hattı, hayata geçirildiği günden beri çoğu İstanbullu için önemli bir ulaşım aracı olarak tercih edilmektedir.

Metrobüs'ü tercih eden İstanbullu kadın hemşehrilerimizin, araçlardaki yoğunluktan dolayı yaşadıkları sıkıntılar, genellikle hoş olmayan tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Gidecekleri yere yetişme telaşı içinde, mecburen dolu araçlara binmek zorunda kalan bayan yolcular, hamile, çocuklu veya yaşlı oldukları halde, nefes almanın zor olduğu, itiş-kakışların yaşandığı bu araçlarla bazen istemeye istemeye seyahat etmek durumunda kalıyorlar. Kimi zaman kendisini insan zanneden ahlaksızlar tarafından, kadınlık zerafet ve onurunu ayaklar altına alan taciz vakalarının yaşanması da bu durumu daha vahim noktalara taşımaktadır.

4 ARAÇTAN SONRA 1 PEMBE METROBÜS

Bu tarz sıkıntıların aşılması adına teklifimiz; her 3-4 araçtan sonra 1 adet pembe renkli metrobüsün sefere konulmasıdır. Bu durumda isteyen kadın yolcular normal seferdeki araçlarla, isteyen ise pembe renkli metrobüsü tercih ederek seyahat edebileceklerdir. Bu uygulama kadınların, yukarıda ifade ettiğimiz olumsuz seyahat koşullarını, asgariye indirecek ve huzurlu bir yolculuk etme imkanı sağlayacaktır.

Adına bakanlık kurup, hayat şartlarının kendilerine dayattığı, maddi- manevi zorlukları hafifletmeye çalıştığımız kadınlarımız için, İstanbul'da yapılacak bu uygulama bir "pozitif ayrımcılık" yaklaşımı olarak eminiz ki toplumun bütün kesimleri tarafından desteklenecektir. Biz, Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı olarak, bu konuyu Meclis üyelerimizin girişimleriyle, Büyükşehir Belediyesi meclisinin gündemine taşıyacak ve hayata geçmesi için gereken çalışmaları sonuna kadar yapacağız.

Bu talebimizden sonra belki birileri bizi hala, soğuk savaş mantığı çerçevesinde, dünyanın farklı coğrafyalarına göndermek için yer arayacaklardır. Onlara tavsiyemiz boşuna uğraşmamalarıdır. Bu dünya var oldukça, insanımız için doğrular ne ise bizler, onları söylemeye devam edeceğiz ve en kısa zamanda iktidar olduğumuzda bu güzellikleri insanımız için uygulamaya koyacağız.

Unutulmamalıdır ki Milli Görüşçüler bu vatanın asli unsurlarıdır. Toplumu kamplara ayırmanın olumsuzluklarının hala farkına varamayanlar, katı ideolojik düşünce yapısından kurtulup, Allah tarafından şefkat ve merhamet timsali olarak yaratılan kadınlarımızın, bu yaşadıkları olumsuzlukların sonuçlarını, insani açıdan değerlendirirlerse, teklifimizin ne manaya geldiğini daha iyi anlayacaklardır."


Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19965201.asp


Yazan: 34 A

27 Ocak 2012 Cuma

KARLAR DÜŞER...

Merhabalar efendim, bugün kar yağışı var İstanbul'da. Normal şartlarda kar bildiğiniz gibi bir doğa olayıdır. Havanın soğuması, yüksek basınç, alçak basınç vs ilişkileri ile ilgilidir. Ancak İstanbul adındaki (göya metropol) taşramızda kar bir olağanüstü hal nedenidir.

Kar yağınca yollar buz tutar, otobanlarda arabalar lunaparka gitmiş kadar olur, insanlar köprüyü yürüyerek geçer falan. Şimdi merakla bugün nelerle karşılaşacağımızı bekliyoruz. Ben de size birazdan an ve an canlı olarak yol durumunu bildiriyor olacağım.

Yaklaşık 45 dk sonra Levent'ten yola çıkıyoruz.
İstikamet Kadıköy.
Güzergah 1.köprü.

Şimdiden vatana millete hayırlı olmasını temenni ederim. Görüşmek üzere...

Yazan: 34Z

---------------------
Teknik aksaklıklardan dolayı bildirimde bulunamadım. 16:30da yola çıktık ve bir mucize gibiydi zincirlikuyu'ya kadar olan trafik. Metrobüsler de vızır vızır işliyordu ki, işte tam o sırada köprüde bir kaza oldu ve biz bütün o levent-zincirlikuyu arasında kazandığımız süreyi bozdurup bozdurup harcadık. Dolayısıyla yine 2 saat sonra evde olabildim. Neyseki erken çıkmışız, bizden sonrakilerin çok daha fazla beklediklerine eminim.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Sınavınız mı var? Doğru yerdesiniz: BİR DERS ÇALIŞMA MEKANI OLARAK METROBÜS

Sınavınız mı var?

Hiç çalışmadınız mı?

Bütün dönem yan gelip yatıp yumurta kapıya dayanınca mı çalışmaya karar verdiniz? Bu yüzden de konular yetişmedi mi?

Uyku daha mı tatlı geldi?

Yolunuz çok mu uzun? Okulunuz çok mu uzakta?

O zaman doğru yerdesiniz! Kim demiş toplu taşıma araçları yalnızca taşımak içindir diye? Toplu taşıma araçları yeri geldiğinde en mükemmel kütüphane, en harika sınıflar olabilirler.


Sevgili okuyucular, ben Anadolu yakasında oturan bir insanım fakat okulum İstanbul'un bir ucundaydı. Hatta ben o okulu kazanana kadar o semte hiç adım atmamıştım. Nasıl atacaktım ki? Orası bütün hocalarımızın daha ilk günden söylediği gibi Bulgaristan'a giderken sağdaydı. Edirne'ye iki adımdı. Çok uzaktı çok! Ahhh ahhh sayın okuyucu, düşününki bir zamanlar metrobüs yoktu! Avcılar denilen o yere deniz otobüsü ile, deniz otobüsüne başka bir otobüs ile ve deniz otobüsünden sonra kampüse de başka bir otobüsle gidiyorduk. Gidiş-dönüş toplamda 6 taşıta binmemiz ve günde 8 tl kadar bir yol parası vermemiz gerekiyordu. Deniz otobüsü mükemmeldir. Sabahları en güzel en tatlı uykuyu o 1 saatlik deniz otobüsünde uyursunuz. Okul servisi gibidir, öğrenci kaynar. Kalabalık arkadaş grupları ile çok eğlenirsiniz. Harikadır, muhteşemdir. Amaaaaaaaaaa pahalıdır. Her güzel şeyin bir bedeli vardır ve günde 8 tl bir öğrencinin bütçesini zorlar. Ayrıca sabahları tam ders saatlerinde okulda olmanızı sağlayan 2 deniz otobüsü vardı ama öğlen erken çıksanız direkt deniz otobüsü bulamazsınız. Avcılar'dan Bakırköy'e geçmek, o meydanı yürümek zorundasınızdır. Kötü havalarda iptal olursa kalakalırsınız. Hele sınav zamanları çok risklidir bu durum.

İşte arkadaşlar, ben 2 sene bu durumda yaşamışken bir gün bir baktık metrobüs diye birşey yapılıyor. Önce Topkapı-Avcılar arasıydı kullandık. Mecidiyeköy'e uzadı kullandık. Bir de baktık ki Söğütlüçeşme'ye kadar gelmiş!

Hayatımız kurtuldu. Son 2 seneyi metrobüs kullanarak çok daha rahat tamamladık. Bu arada ders çalışmak için de yeni bir mekanımız oldu.

METROBÜS...


Toplamda evden okula gitmemiz 1,5 saat sürüyordu. Arkadaşlarımla birlikte gidiyorduk. Ben dersi derste öğrenen ve evde değil kitabı çantamı bile açmayan bir insan olduğum için ertesi gün gireceğim sınavlara çalışmamış oluyordum. Zaten uykuma düşkünüm, bir de sınav zamanı nedense bir yorgunlukkkk bir yorgunluuukkkkkkkk... :))


Sabah oluyordu notları çantaya sıkıştırıp evden fırlıyordum. Metrobüsü hep ilk durak-son durak arası kullandığımız için mutlaka oturuyorduk. (Bunun yöntemlerini zaten sizlerle paylaşıyoruz.) Metrobüste oturduğumuz anda notlar çantadan çıkıveriyordu. Ben çalışmadığım ama arkadaşım çalışmış olduğu için hemen bana anlatmaya başlıyordu. Bu aşamada dikkat edilmesi gereken nokta bu;

Kendinize mutlaka çalışkan olmasa bile son dakika ezbercisi arkadaşlar bulun ki sabah son dakika anlatımları yapabilsin! :)))

1,5 saat boyunca arada dedikodu yaparak, gülüp eğlenerek, ciddi ciddi ders çalışarak okula gidiyorduk. Arkadaşlar, sizi tembelliğe sevk ettiğimi düşünmeyin ama gerçekten de sınava birkaç saat hatta bir kaç dakika kala amfi kapısı önünde yapılan küçük ders çalışmaları çok çok daha faydalı oluyor! Unutmaya fırsat kalmadan sınava giriyorsunuz zaten! :)


Değerli okuyucular, bu metrobüste ders çalışma olayı az kurtarmamıştır beni ve arkadaşlarımı. Az zaman kalmış olmasının paniği ile "ne sorabilir, ne çıkar, burdan çıkabilir, şunu sorabilir" diyerek ezberlediğimiz yerlerden her zaman soru çıkmıştır.

Kısacası; toplu taşıma araçlarını sadece toplu taşıma olarak görmeyin. İstanbul'un lanet olası trafiğini olumlu bir sonuç elde etmek için kullanmak sizin elinizde!
Çalışın çocuklar, derslerinizi çalışın. Son dakika ezberleri yapın.

Vizelerden, finallerden bu sayede geçtiğinizde gelin buraya bir yorum yazın.

Herkese sınavlarında başarılar, toplu taşımada oturmalı günler dilerim.



Yazan: 34A

24 Ocak 2012 Salı

Yeni Yıl Sürprizi: HIRSIZ


Yılbaşı yılbaşı dediler, onlar dedikçe ben sinirlendim. Neden? Çünkü ben karamsar bir insanım. Bardağın dolu tarafını görmem ama boş tarafı hep gözüme batar işte ben böyle bir insanım. Doğal olarak 2011'den 2012'ye geçişi yılBAŞI olarak görmem mümkün değildi. Benim için yılın sonu gelmişti. Yaşlanıyorduk. Hayır ya milletten bana ne, ben yaşlanıyordum! Bir yıl daha geçip gitmişti işte.

Kendime oldukça zıt arkadaşlar seçmişim ben. Ben ne kadar olumsuzsam onlar o kadar olumlu, o kadar iyimser. Her biri bana "2012 benim yılım olacak, ne istersem onu getirecek" diyip durdular. Sanırım astrologları dinleyip gaza gelmişlerdi. Oysa 2012 en büyük sürprizi bana yaptı daha ilk ayında. Geçen hafta hırsızın darmadağın ettiği eve girince yaşadığım şoku tahmin edemezsiniz.

Ben ne zaman kötü birşey olacak olsa bunu hissederim zaten. Ya kötü bir rüya görürüm ya içimi sıkıntılar basar ama illa hissederim. Hiç yanılmadım henüz. Pazartesi günü de tam olarak bunu yaşadım. İçimde bir sıkıntı aman allahımmm yerimde duramıyorum. İşe gittim ama oturamıyorum, yetkilime diyorum "ben çok kötüyüm, ben daraldım, kötü bişey olacak, çok huzursuzum, çok keyifsizim...." falan filan. Ertesi gün oldu ben hala aynı. Salı akşamı eve gittim, apartman kapısında benim ufaklıkla (karşı komşumuzun oğlu-kendisi ayrı bir yazının konusudur) karşılaştık. Babasıyla okuldan geliyordu. Yukarı çıktık. Ben onunla kapının önünde konuşurken babam "eve hırsız girdi" dedi. Sonraki konuşmaları aynenn aktarıyorum:

-Hadi canımmm
-Valla gir bak dağınık ev

O sırada annemlerin odasının dağınık olduğunu görüyorum ama hala inanmamaktayım.

-Temizlik yapıyordur annem yeeaaa kandırma beni!

-Yaa gir bak işte valla hırsız girdi!

O sırada ben koştur koştur annemlerin odaya gittim. Böyle temizlik olmaz dostlar. Bütün çekmeceler inmiş, kıyafetler dağılmış, yatağın üzeri, yerler her taraf berbat. Kendi odama geldim ve bütün takı-toka kutularım yatağımın üzerine boşaltılmış. Ama çok tuhaf birşey vardı. Laptop aynen masamın üzerinde duruyordu! Eeee kullanmadığım gayet yeni ve dokunmatik mokunmatik bir adet cep telefonum da masada duruyordu?

Takılarım da duruyor?

Bu hırsızlar çok salakmış sayın okuyucular. Hırsızlar diyorum çünkü kendileri toplamda 3 kişilermiş. Birisi dışarıda arabada beklemekte iken 50 yaşlarında ve birisi kadın olan diğer iki hırsız da eve girmişler. Annemin odasıyla o kadar uğraşmışlar ki nakit ve altın bulmak için, benim odama vakitleri yetmemiş. Kardeşimin dolabında 200 TL parası varmış bir tek onu almışlar. Çünkü annemlerin odasında zaten para da altın da yoktu. Asıl soymaları gereken oda benim odamdı. Ama diyorum ya vakitleri yetmemiş zavallıların(!) Tam benim odama geçmişler, takılarımı boşaltmışlar ki hepsi gümüştü, o sırada alttaki komşumuz kapıda adamı görmüş (bu kısımları yarım yamalak annemden dinlediğim için çok net değil), siz kimsiniz kime geldiniz demiş, adam kem küm edince komşumuz o sırada servise çıkmış olan kapıcımızı aramış. Bizim hırsızlar da kaçmış. Sonuçta sadece 200 Tl alabilmişler. Ne bilgisayar ne telefon, ne gümüşler hiçbirini alamamışlar. Ama olan tabiki bize oldu. Sonrasında gelen polisler parmak izi almak için oraya buraya döktükleri o toz mudur yağ mıdır neyse onunla her yeri iyice iyice berbat etmişler. Gece 10'a kadar ev topladık. Bu arada kapımızın kenarlarını da oymuşlar ve ertesi günde yeni çelik kapı taktırdık.

Bu arada annemin psikolojisi bozuldu tabi. Vay efendim ya ben evde olsaydım? diyip duruyor. Biliyorum ki annem evde olsa zaten girmezlerdi. Bunlar artık olayı çözmüşler, izliyorlar kim evde kim değil biliyorlar. Zaten annem saat 2'de evden çıkmış adamlar 2'yi 20 geçe kaçmak zorunda kalmışlar. Çok belli izledikleri. Ama şu olurdu; bunlar evdeyken annem eve gelebilirdi o zaman evet tehlikeli olurdu. Çok şükür ki evde kimse yoktu cana gelmedi azıcık mala geldi. Biz de hayatımızda ilk defa evimize hırsız girmesinin sinir ve stresi ile kalakaldık.

Önemli uyarlar:

1. Gece evde kimse olmayacaksa bile balkondan, camdan görülebilecek bir ışığı açık bırakın.

2. Gündüz vakti hırsız girmez diye düşünüp kapıyı bacayı kilitlemeden çıkmayın. Bkz: giriyorlar. Hem de kapımız kilitli olmasında rağmen!

3. Her zaman içinizdeki sese kulak verin. O size kötü birşey olacak diyorsa, olacaktır.


34A bu sefer metrobüsten değil, evden bildirdi.

Saygılar.



Yazan: 34A

20 Ocak 2012 Cuma

Nasıl Mahsur Kaldık?

Merhaba blog insanları. Düzenli yazamadığımın farkındayım fakat hayat şartları işte, bizi zaman zaman isteksizliğe itebiliyor. Bu hayat şartları zaman zaman bizi serviste 4 saat mahsur da bırakabiliyor. Biliyorsunuz pazartesi günü çok güzel bir şey oldu: kar yağdı! Normalde kar yağması sevinilesi birşey olmalı. İnsanlar eldivenlerini takıp, atkılarını berelerini takıp sokaklara dökülmeli. Kar topu savaşı yapmalı. Kardan adam yapmalı. Hatta yuvarlanmalı, kara bulanmalı. Oysa Türkiye'de??? Türkiye'de iki damla yağmur düşsün, iki kar tanesi atıştırsın anında hayat durur. Yollar kilitlenir, yerler buzlanır, yürünmez, arabaya binilmez, toplu taşımada yer bulunmaz. Hayır daha da komiği; toplu taşıma çalışmaz!!!

Milyon dolarlar verip satın aldığımız metrobüslerimiz karda yokuş çıkamazlar mesela. Sadece karda değil normalde de yokuş çıkamazlar zaten. Ama olsun kar yağınca hiç çalışmazlar. Kar yağınca köprüde buzlanma var diye saatlerce köprü kapatılır. Günlerce uyarır bizi uzmanlar kar geliyor, kar bekleniyor, şiddetli kar yağışı diye -ki şiddetli bile sayılmazdı asla!- biz önlem almayız. 2 tane kar düşünce işte böyle 4 saatte eve varamayız!

O lanet günde olaylar şöyle gelişti:

6'da işten çıktık. Sevgili servis arkadaşım, kader arkadaşım, yoldaşım 34Z ile kar topu savaşı yaptık. Evet yaşımıza başımıza bakmadan, son derece kurumsal olan firmamızın hemen kapısının önünde, tüm o kurumsal kasıntı insanlara rağmen çocuklar gibi doya doya oynadık. Oh sefamız olsun :)

18.45'te serviste oturduğumuzu biliyorum. Ama saat 22.15'te de hala serviste oturuyordum. Evet girdiğimde tam 22.30'du. O kadar saat boyunca acıktık, Zincirlikuyu'da nohut pilav aldık, yedik-yemedik, 34Z yol ortasında iki kere inip sigara içebildi mesela. Ben zaten sıkıntılı insanım, otur otur sinirlerim iyice bozuldu. Daraldım, bunaldım. Oturmaktan yoruldum serviste gezdim dolaştım. Avuç içi kadar olmayaydı daha iyiydi tabi...

Saat 9 buçukta hala Zincirlikuyu'da olduğumuzu farkettiğimizde sayın belediyemiz de köprüyü açmaya karar vermişti. Hareket etmeye başlayınca koydum kafayı cama uyudum. Gözümü açtığımda gelmiştik. Eve girdim, aç olsam da yiyecek halim kalmadığından pijamalarımı giyip anında yatağıma girdim. 8 saat kadar uyuduktan sonra kalkım tekrar giyindim ve o lanetttttttttttttttt servise tekrar bindim.

Servisten soğudum sayın blog insanları. Resmen bıktım nefret ettim. İndiğim gibi tekrar binmiş kadar oldum. İşten eve hiç gelmemiş gibiydim. Bütün gün ölü gibi dolaştıktan sonra akşam evde beni ayrı bir şok bekliyordu.

HIRSIZ!!!

O da bir dahaki yazıda.

Çok yakında...

Önemli not: Sakın ola karlı havada metrobüse binmeyin. Adamı çok pis yolda bırakır.


Yazan: 34A

11 Ocak 2012 Çarşamba

Önemli Not!

Yeni yılın ilk tavsiyesi yeni bir uygulama ile ilgili.

Sabahları Söğütlüçeşme'den binen saygıdeğer metrobüs yolcuları,

Bildiğiniz gibi bu durakta aynı anda 2 araç kalkmakta. Ancak bazen çok sayıda araç varsa ve aynı anda durakta bir insan ziyanlığı söz konusu ise 3 araç yanaşıyordu. Son 1 haftadır durakta metrobüs sayısında anormal bir artış olduğundan her gün 3 araç kalkıyor. Peki önemli not ne mi? Bu durakta kendine görevli süsü vermiş bir delinin, sürekli insanları gişe önüne denk düşen ekstra metrobüsün aslında gelmeyeceğine inandırmaya çalışması! Ben binerken herkesi diğer tarafa itiştirdi, benim gibi birkaç anasının gözü yerimizden ayrılmadık ve tam o anda ekstra metrobüs geldi ve kapılarını açtı! Tabi bu bizim için güzel oldu keza bu sabah seç beğen al yaptım koltuklar arasında, şımardım hatta:)

Demem o ki, duraktaki görevlilere aldırmayınız. Burası sizin tecrübelerinizin ve içgüdülerinizin yönettiği bir savaş alanı, provakatörlere kulak asmayın!

Yazan: 34Z (metrobüsten bildir-di.(-mişti ama teknoloji mağduru oldu gönderemedi...)